Canı damarlarından çekilmiş bir yaprak düşüverdi,
Dili damağı kurumuş bir tulumbanın önüne.
Aralık kalmış bahçe kapısına dokununca rüzgârın eli,
Yağmurlara karşı yüzü pas tutmuş bakır tenli çıngırak ,
bir anda çınlatıverdi
Mazideki anıların sessizliğini.
Sabahın mahmurluğunu karşılarken mis kokulu yaseminler,
Ailenin en büyüğü manolya,
Tüm olan biteni izliyordu baş köşeden.
Gezintiye çıkmış sabah misafiri
bal arısı kahvaltı masasına kurulmuştu çoktan.
Kendisi için açılmış servisteki bal kasesine,
kafa üstü dalışa geçmişti bile
Lökür lökür.
Ya balkonun altında bekleyen
Sabahın diğer konukları.
Bahçenin Tarçın’ı ve Duman’ı.
Masanın bahçe köşesinde
Peynir tabaklarının servisini dört gözle beklemekte,
büyük bir saygı ve minnetle.
Ama ne bir bal kasesi
Ne de bir peynir tabağı
Ne bahçe kapısının çıngır çıngır sesi
Veya onları izleyen naif mi naif manolya.
Yıllara meydan okurcasına hatırlanan,
Ve bir daha asla açılmamak üzere kapanmış o kapının,
arkasında kalmış yaşanmışlıklar.
Bir rüyaydı artık,
Sadece bir rüya.
Aynur Ateş Aydın 2020